Gece Benimle Yürüyor
"La nuit marche avec moi" yani "Gece benimle yürüyor".
Geceleri yürüdüğümde hissettiğim bu tumturaklı hissiyat eve gelince odayı aydınlatan o yapay, çirkin ışığın sadece işlevselci bir gaye ile imal edilmiş varlığıyla anlamsızlaşıyor. Yürüyüş boyunca benimle yürüyen gece, kapıda beni uğurluyor. Geceye aykırı olan o yapay mekana adımımı attığımda dışarıdan, dışarıdaki benden koparıyorum kendimi. Kıtalar aşırı memleketten gelen bir takım gazların suni ısısı sarıyor yine bedeni. Yine bir kopuş yaşanıyor dışarıdaki ve içerideki ben arasında. Fakat modern insanın yine bu paradoksa olan çözümü ya evde kalmak ya da dışarıda evinde hissedeceği mekanlarda kendini bulmak oluyor.
Ne geceye ne gündüze ne de bedenimize ait olmayan hiçbir şeyin bizimle yürümesine izin vermiyoruz. Ve yine bu steril, kırılgan, yabancılaşmış bedene "birey" diyebiliyoruz ısrarla.
"Kutsal" bedenimizin ihtiyacından feragat edip sokakta kaburgaları görünen bir köpeğe verebiliyoruz anca. Bununla da modern insanın doğadan kopuşunun acı gerçeğini bir nebze olsun çürütebilmek için yapıyoruz. Vicdanımız bile bencilliğinden kurtulamıyor haliyle.
Acıyı sindiremiyoruz, unutmaya çalışıyoruz. İnsanoğlunun en köklü hissini bile bedenden koparıp ona vitrindeki bir nesne gibi bakıyoruz.
Vakit buldukça sıçtığınız boka dönüp bir bakın. Gün gelecek onun da kendinizden çıktığını unutacak hale geleceksiniz.
20.05.2024
Talip Can Oğuz